Sosyoloji Bölümü Makale KoleksiyonuSosyoloji Bölümü'ne ait makale çalışmalarını içerirhttp://hdl.handle.net/11772/7232024-03-28T13:32:05Z2024-03-28T13:32:05ZBraudel’i tarihsel sosyoloji bağlamında okumakFildiş, Bernahttp://hdl.handle.net/11772/25932020-02-14T00:00:30Z2015-01-01T00:00:00ZBraudel’i tarihsel sosyoloji bağlamında okumak
Fildiş, Berna
Tarihsel sosyoloji 1980’lerde kurumsallaşmasına karşın, kökü 1950’lere dayanan, sosyolojinin bir alt disiplinidir. Sosyal bilimlerin kendini yeniden inşa etme çabası içerisine girdiği 2. Dünya Savaşı sonrası süreçte, tarih ve sosyoloji disiplinleri arasındaki etkileşimin sonucu olarak filizlenmeye başlamıştır. Bu dönem, 19. Yüzyıl sosyal bilimler anlayışının yarattığı, disiplinler arasındaki keskin sınır çizgilerinin sorgulanmaya başlandığı bir dönemdir. Yapılan sorgulamalar, 1950’lerden itibaren sınırların esnemesini ve disiplinler arası çalışmaları gündeme getirmiştir. Bu bağlamda tarihsel sosyolojinin ortaya çıkışı, hem tarih hem de sosyoloji disiplinlerinin mevcut atmosferden etkilenerek yaptıkları iç-sorgulamalara dayanmaktadır. Makalemizde iki disiplinin yaşadığı dönüşümün mahiyeti üzerinden tarihsel sosyolojinin ortaya çıkışı ele alınacaktır. Bu noktada, Annales Tarih Okulu’nun önde gelen üyelerinden biri olan Fernand Braudel önemli bir figürdür. Braudel, hem sahip olduğu zaman algısı hem de oluşturduğu Üç Katmanlı Zaman kurgusu ile iki disiplin arasında kurulan iletişime önemli katkılarda bulunmuş bir tarihçidir. Tarih ve sosyoloji disiplinleri arasındaki mesafenin azaltılması ve bir işbirliği içerisinde bulunmaları gerektiği yönündeki fikirleri, onu aynı zamanda tarihsel sosyolojinin kaynaklarından biri haline getirmektedir. Bu noktada makalemizde Braudel’in zaman algısı ve ürettiği model üzerinden tarihsel sosyolojiye yaptığı katkılar ortaya konulmaya çalışılacaktır. Anahtar; The basis of historical sociology as a sub-discipline of sociology dates back to the 1950s, although it is institutionalized in the 1980s. When social sciences were reconstructed in the aftermath of World War II, historical sociology was emerged as a result of the interaction between history and sociology disciplines. During this period, the sharp boundary lines based on the dominant approach of social sciences in the 19th century are come under question. Thus, the boundaries between different social science disciplines were come loose, and interdisciplinary studies were acquired currency. Within this context, the emergency of historical sociology is based on the internal debates amenable to the mentioned atmosphere in both sociology and history disciplines. In this paper, the emergency of historical sociology will be analysed in the context of the transformation and interaction in sociology and history disciplines. At this point, Fernand Braudel, a leading representative of the Annales School, is a key figure. Braudel has a significant contribution to the communication between these two disciplines by his ideas based on the approach of time perception and three tiers of time. His ideas on promoting the collaboration and reduction the distance between history and sociology make him one of the main sources of historical sociology. At this point, Braudel’s time perception and via this model, his contributions to historical sociology will be analysed in the article.
2015-01-01T00:00:00ZModernleşen ordular ve bürokraside yüklendikleri işlev: Osmanlı örneğiFildiş, Bernahttp://hdl.handle.net/11772/25922020-02-14T00:00:24Z2018-01-01T00:00:00ZModernleşen ordular ve bürokraside yüklendikleri işlev: Osmanlı örneği
Fildiş, Berna
Osmanlı Devleti, 18. yüzyıldan itibaren benimsediği Batılılaşma siyasetiyle ekonomik ve siyasi gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkan modern dünyaya uyum sağlamayı, dolayısıyla ayakta kalmayı amaçlamıştır. 17. yüzyılla birlikte görünür hale gelen idari, mali ve askeri sorunların devlet merkezli algılanması, çözüm olarak görülen Batılılaşmanın da devletle sınırlı bir alanda hayata geçirilmesine neden olmuştur. Böylece kalemiye, ilmiye ve seyfiye olmak üzere üç sacayağı üzerine kurulu Osmanlı bürokrasisi, modern dünyanın Batı’da ürettiği yeni siyasi model olan modern devlet esaslarına dayalı bir dönüşüm içerisine girmiştir. Osmanlı bürokrasisinde, söz konusu dönüşümün ilk ve en köklü olarak yaşandığı yönetici sınıf seyfiye olmuştur. Eğitim, teçhizat ve teşkilatlanma konularında modern orduları model alan Osmanlı ordusunun Batılı esaslar çerçevesinde güçlendirilmesiyle devletin de güçleneceği düşünülmüştür. Ancak savaş meydanlarında öncekilere benzer bir biçimde üst üste alınan yenilgiler amaçlanılana ulaşılamadığını göstermiştir. Asli görevleriyle ilgili kendisinden bekleneni yerine getiremeyen seyfiye, Tanzimat Dönemi’nden itibaren bünyesinde belirginleşen modern kadroların öncülüğünde, Klasik Dönem’den farklı bir hareket alanına sahip olmaya başlamıştır. Tanzimat Dönemi ile başlayan bu farklılaşma, sırasıyla II. Abdülhamid ile İttihad ve Terakki Cemiyeti (İTC) Dönemlerinde yaşanan gelişmelerle daha da pekişmiştir. Ortaya çıkan ise Batı’da modern devletin iç ve dış egemenlik iddiasını yerine getirmekle yükümlü modern ordularla işlevsel açıdan örtüşmeyen askeri bir yapı olmuştur.; The Ottoman Empire aimed to adapt to the modern world, which emerged as the result of economic and political developments through Westernization politics adopted as of 18thcentury, and thus aimed to survive. The fact that administrative, financial and military problems, which became apparent in 17thcentury, were perceived as state-centred caused Westernization, which was considered as a solution, tobe implemented in a state-limited area. Thus, the Ottoman bureaucracy based on three trivets as kalemiye, ilmiye and seyfiye underwent a transformation that is based on the principles of modern state, the new political model produced by the modern world in the West.In the Ottoman bureaucracy, seyfiye was the ruling class where the transformation in concern was experienced first and most profoundly. It was thought that the state would also be strengthened by strengthening the Ottoman army, which took modern armies as a model in education, equipment and organizational matters, within the framework of Western principles. However, the defeats sustained one after the other on the battlefields in a similar fashion to the previous ones showed that they could not reach what was intended. Seyfiye, which was unable to fulfil what was expected from it regarding the principal duties, started to have a movement area different from the Classical Period in the pioneer of the modern establishments that became evident within its body as of Tanzimat period. This differentiation, which started in Tanzimat Period, was further strengthened through developments experienced in the periods of Abdul Hamid and the Committee of Union and Progress (CUP). What was emerged was a militarystructure that was not functionally compatible with modern armies which were obliged to fulfil the modern state's internal and external sovereignty claim in the West.
2018-01-01T00:00:00ZPrens Sabahattin’in eğitim anlayışı ve Nezahat Nurettin Ege’nin “İki Kıt’a Üzerinde Bir Şehirde Yaşayan Turgut” romanıFildiş, Bernahttp://hdl.handle.net/11772/25912020-02-14T00:00:25Z2018-01-01T00:00:00ZPrens Sabahattin’in eğitim anlayışı ve Nezahat Nurettin Ege’nin “İki Kıt’a Üzerinde Bir Şehirde Yaşayan Turgut” romanı
Fildiş, Berna
Sosyolojik söylemi siyasi temsiliyetinden daha kalıcı izler bırakmış Prens Sabahattin, Fransız sosyolog Edmond Demolins’in İngiltere merkezli toplumsal yapı kavramını Osmanlıya uyarlamış ve imparatorluğun kronikleşmiş sorunlarına çözüm aramıştır. Prens Sabahattin, aileye ve devlete bağımlı bireylerin bulunduğu kamucu toplum yapısından, kendi ayakları üzerinde duran ve girişimci bireylerin bulunduğu bireyci toplum yapısına geçişin eğitim ile mümkün olduğu bir değişimi savunmuştur.
Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldığı 1924 yılından öldüğü 1948 yılına kadar kendisi ve fikirleri geri plana atılan Sabahattin Bey’in, 1948 yılından itibaren yeniden hatırlandığı görülmektedir. Onu gündeme getiren isimlerden biri de fikri takipçisi Nezahat Nurettin Ege’dir. Ege, eğitimci kimliği ile yazar kimliğini birleştirerek yürüttüğü yazı faaliyetlerinde, Prens Sabahattin’in kendine güvenen ve hayatla başa çıkabilen genç kuşakların yetiştirilmesi idealini sahiplenmiş ve yeniden dillendirmiştir. Bu çerçevede “İki Kıt’a Üzerinde Bir Şehirde Yaşayan Turgut” romanı, hem Prens Sabahattin’in fikri izlerini takip etmek hem de söz konusu fikirlerin Ege’nin dünyasında nasıl bir karşılık bulduğunu görmek açısından önemlidir.; Prince Sabahattin whose sociological discourse leaves more lasting impressions than his political representation has adopted England centered communal structure concept of French sociologist Edmond Demolins to Ottoman Empire and searched a solution to chronic problems of empire. Prince Sabahattin advocates a change which transition from public community structure that individuals are dependent to family and government to individualistic community structure that individuals are entrepreneur and able to stand on their foot is possible by education. It is seen that Sabahattin Bey whose opinions and he is put on back burner from 1924 which he had to leave Turkey to 1948 which he died is started to be remember again since 1948. One of the names who make him current issue is his ideological follower Nezahat Nurettin Ege. In articles which she compounds her educator and writer identity, she appropriates ideal of Prince Sabahattin to raise young generations who have self-confidence and able to deal with life and put it into words. In this frame, “Turgut live in Istanbul” novel is important in terms of both following ideological remarks of Prince Sabahattin and seeing how these subjected opinions find a response in world of Ege.
2018-01-01T00:00:00ZTürk sosyoloji cemiyeti’nin resmi dergisi: Sosyoloji DünyasıFildiş, Bernahttp://hdl.handle.net/11772/25902020-02-14T00:00:25Z2019-01-01T00:00:00ZTürk sosyoloji cemiyeti’nin resmi dergisi: Sosyoloji Dünyası
Fildiş, Berna
Türk Sosyoloji Cemiyeti (TSC) Aralık 1949’da, aynı yılın Eylül ayında Oslo’da düzenlenen bir toplantıyla faaliyete geçen Uluslararası Sosyoloji Cemiyeti’nin Türkiye ayağı olarak kurulmuştur. Üyeleri arasında İdare Heyeti Başkanlığı’nı yürüten Hilmi Ziya Ülken’in yanı sıra Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Nurettin Şazi Kösemihal, Cahit Tanyol ve Nezahat Nurettin Ege gibi isimler bulunmaktadır. TSC, öncelikli gördüğü ‘mecmua neşretmek’ amacı çerçevesinde Sosyoloji Dünyası isminde bir resmi yayın organına sahip olmuştur. 1951-1953 yılları arasında üç sayı çıkan dergi, sosyoloji alanında yürütülen yazı faaliyetleri açısından dönemin önemli adreslerindendir. Makalemizde, Sosyoloji Dünyası’nın üç sayısında yer alan toplam 42 yazı incelenerek derginin mahiyeti ve dönem itibariyle yerli sosyoloji camiasında konumlandığı yer anlaşılmaya çalışılmıştır; Turkish Sociological Association (TSA) was founded in December 1949 as an agency of the International Sociological Association which was launched after a congress held in September 1949 in Oslo. Among its members were Hilmi Ziya Ülken, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Nurettin Şazi Kösemihal, Cahit Tanyol, and Nezahat Nurettin Ege. In accordance with its primary purpose of issuing a journal, TSA published its official journal under the name of ‘Sosyoloji Dünyası’ (World of Sociology). The journal, which published three issues between the years 1951 and 1953, had been an important source of information about the writing activities in the field of sociology. In this study, it has been aimed to understand the journal’s content and its position among the sociological community of its time by analyzing all 42 articles published in the three issues of ‘Sosyoloji Dünyası’.
2019-01-01T00:00:00Z