Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Makale Koleksiyonu
http://hdl.handle.net/11772/729
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne ait makale çalışmalarını içerir2024-03-28T13:50:18ZKlasik Türk şiiri estetiğinde sihir
http://hdl.handle.net/11772/16331
Klasik Türk şiiri estetiğinde sihir
Karaman, Gülay
Geçen zamanla birlikte kültür de az ya da çok değişir, gelişir; edebi eserlerle nesilden nesile taşınır. Böylelikle bir toplumun ortaya koyduğu edebi eserler, o toplumun geçmişi ile geleceği arasında bir köprü vazifesi görür. Dolayısıyla, toplumların kültürleri edebi eserler sayesinde devamlılık gösterir. Klasik Türk edebiyatı, medeniyetimizin izlerini 13. yy.dan 19. yy.a kadar takip edebileceğimiz çok zengin bir edebiyat geleneğidir. Daha çok nazım alanında gelişim göstermiş bu edebiyat geleneğinde farklı anlam katmanlarını içerisinde barındıran beyit, toplumu başta sosyal, kültürel, dini, siyasi yönleriyle yansıtan zihniyet unsurlarını son derece estetik bir şekilde okuyucuya sunar. Bu anlamda, 13. yy.dan itibaren ortaya konan klasik Türk şiiri ürünlerinde eski Türklerin olduğu kadar Müslüman Türklerin hayatında da önemli bir yeri olan sihir olgusunu çeşitli özellikleriyle görmekteyiz.
Sihir, gizli birtakım yöntemlerle insan ve tabiat üzerinde olağanüstü etki yapma ilmi ya da sanatı olarak tanımlanabilir. Sihir gibi insanı etkileme gücüne sahip güzellik ve çekicilik, sihrin özel anlamları arasındadır. Genel anlamda etkili ve güzel söz söyleme sanatı olan edebiyat, özel anlamda ise şiir sanatı, gerek kaynağı gerekse de muhatap üzerinde oluşturduğu olağanüstü etki sebebiyle sihir ve büyü ile ilişkilendirilir. Özellikle en eski türlerden olan şiirin kaynağı birçok kültürde doğaüstü bir yetenek, ilham, keşif ya da ruhsal bir varlığa dayandırılır. Ayrıca, güzel söz ve şiirin muhatap üzerindeki olağanüstü denilebilecek etkisi de sihir olarak görülür.
Klasik Türk şiiri, bir geleneğe yaslanan, bu geleneği asırlarca işleyip harmanlayan bir şiirdir. Bu anlamda, gerek sosyal hayatta eski Türklerden beri var olagelen sihir olgusu gerekse de sanat ve edebiyatın poetik ve estetik yapısı, sihir ve büyünün klasik Türk şiirinde yoğun bir şekilde kullanılmasında etkili olmuştur. Büyücüler sihir ve büyü sayesinde güç elde ederler, dolayısıyla sihir kavramıyla ilgili kullanımların şiire mistik ve mucizevî çağrışımlar katacağına inanılır. Sihir ve büyü bir anlamda güç elde etmek için yapıldığına göre sihir ve sihirle ilgili diğer kavramların şiirde sıklıkla kullanılması bunların şiire güç katacağı düşüncesinden ileri gelmiştir demek yanlış olmaz. Zira şiirde bazı kelimeleri kullanmak şiiri daha etkili ve güçlü yapar. Klasik şairlerden bazıları şiirlerinde sihir gücünü ifade eden mahlaslar kullanırlar. Bu anlamda, klasik Türk edebiyatı geleneği içerisinde bir kavram etrafında toplanan mahlaslara örnek teşkil edebilecek Sihrî ve Sâhirî mahlasları dikkat çeker. Sihir kavramıyla ilgili olan bu mahlasların tercih edilmesinde sözün sihir ve büyü kabul edilmesi önemli bir etkendir. Klasik Türk şiirinde şair, sâhir-i nazm, sâhir-i suhan perdâz ve şair-i sihr-âferîn olarak vasıflandırılır. Şairin sözü yani şiir de efsundur. Bu durum şiir estetiği ile de bağlantılıdır. Klasik şiir estetiği içerisinde şairin şiirde ulaşmak istediği son nokta olan i’caza giden yolunda bir estetik ölçüt de sihirdir. “Güzel” olanı anlatmak için özellikle seçilen sihr-i mübîn, sihr-i beyân, sihr-i helâl vb. kalıp ifadeler estetik bir değer ifadesi olarak şiirde kullanılır.
Sihir ve büyü, klasik Türk şiirinin her asrında, hemen her şair tarafından söz konusu edilmiştir. Büyüleyici güzellik, etkileme gücü anlamlarına paralel olarak sihir ve büyü, klasik Türk edebiyatında ve özellikle şiirde şairlerin sihir özelliğinde şiir söylemekle övündükleri estetik bir ölçüt, bir mertebedir. Söz ve şiir sihirle ilişkilendirildiğinde genellikle şair ya da yazarın söz, şiir ya da şairi övdüğü görülür. Şairin bir söz büyücüsü, şiirinin de sihir olarak sunulması aslında şiirde şairin ulaştığı ya da ulaşmak istediği bir mertebenin ifadesidir. Bundan başka, konusunu büyük ölçüde aşk ve güzellikten alan şiirde sihir ve büyü sevgilinin güzellik unsurları çevresinde ele alınırken sevgili, büyüleyici bir güzellik olur. Klasik Türk şiirinde sevgili, güzelliği ile âşıklarını büyüleyen bir büyücü, bir cadıdır. Sevgili, âşığın gözünde en güzel ve en nitelikli olandır. Bu nedenle sevgili adeta kutsallaşır ve sevgilinin göz, kirpik, kaş ve bakış gibi güzellik unsurları çoğu kez büyülü olarak nitelenir. Özellikle, çoğu kez cadı olarak nitelenen gözler âşığı büyüler. Güzel söz gibi sevgilinin güzelliğinin de mertebeleri vardır. Sihir, sihr-i helal ve i’caz, bu mertebeleri ifade eden estetik birer terimdir.
Klasik Türk şiirinde şairin, şiir ve sözün gücünden bahsederken, olağanüstü güzellik ve özellikleriyle sevgiliyi vasfederken kullandığı dil, seçtiği kelimeler klasik Türk şiirinin asırlarca işlenerek yükselen estetik temelleri ile yakından ilgilidir. Bu anlamda, güzelin sihir ve büyü ile ilişkilendirilerek sâhir, sehhâr, câdû gibi kelimelerle vasfedilip ona ait durumların büyülü olarak sunulması klasik Türk şiirinin estetik anlayışının bir sonucudur. Geleneğe göre sihir, sadece şiirde değil hemen her sanat dalında yüksek bir mertebenin ifadesi sayılan estetik bir ölçüt, bir değer ifadesidir.
Her edebiyat geleneği, içinden çıktığı toplumu az ya da çok yansıttığı gibi Osmanlı toplumunun edebiyat alanında altı asırlık güçlü sesi olan klasik Türk edebiyatı, hayatı ve toplumu farklı safhalarıyla yansıtma gücüne sahiptir. Klasik Türk edebiyatı şiir geleneği, toplumda ve kültürde var olan, gelenek ve sanat anlayışında karşılığını bulan “sihir ve büyü” olgusunu dönüştürerek sunmayı başarmış, bu anlamda sosyal olduğu kadar sanatsal ve estetik bir açılım yakalamıştır.; Culture changes and grows up more or less by the time, is often enshrined and handed down from generation to generation by literary works. In this way, literary works of a society are charged with a bridge among its past and future. Consequently cultures of societies continue by literary works. Classical Turkish literature, is a very rich literary tradition that we can follow the traces of our civilization from the 13th century until the 19th. In this literary tradition that showed more development in the field of poetic, the couplet that has different layers of meaning that reflects the mindset elements of the society especially the social, cultural, religious and political aspects, provides a highly aesthetic manner to the reader. In this sense, in the products of classical Turkish poetry revealed by 13th century we see magic with a variety of features which has an important place in the lives of Muslim Turkish people as ancient Turks.
Magic, can be defined as the science or art of making an extraordinary impact on people and nature by secret set of methods. Having the power to influence people like magic beauty and charm are among the special sense of magic. In general terms, literature the art of effective and eloquence, poetry in particular sense, both sources formed due to extraordinary impact on collocutor also are associated with magic and sorcery. In particular, in many cultures, the source of poetry that is one of the oldest types is based on a supernatural ability, inspiration, discovery or a spiritual being. In addition, the effect of fine word and poetry on collocutor which can be said extraordinary is seen as magic.
Classical Turkish poetry is a poetry that leans on a tradition and blends it by processing for centuries. In this sense, both the case of magic that has been in social life since the ancient Turks and the poetic and aesthetic structure of art and literature have been effective in using magic and sorcery intensively in classical Turkish poetry. Magicians gain power with magic and sorcery, so it is believed that uses related to the concept of magic will add mystical and miraculous connotations to the poetry. As in one sense magic and sorcery are made to achieve power, it is not wrong to say magic and the other concepts often used in poetry have come forward with the idea that these will add power to the poetry. Because using some words in poetry makes the poem more effective and powerful. Some of the classic poets use pen names express the power of magic in their poems. In this sense, the pen names Sihrî and Sâhirî which are collected around a concept in the tradition of classical Turkish literature attract attention. The fact that word is accepted as magic and sorcery is an important factor in prefering these pen names that are related to magic. In classical Turkish poetry, the poet is described as magician of poetry, sorcerer of word and poet who fascinates with magic. The word of poet, in other words poem is charm too. This state is also connected with astehetics of poetry. In aesthetics of classical poetry, on the way of ijaz which is the last point that the poet wants to reach in poetry magic is an aesthetic criterion too. The phrases like sihr-i mübîn, sihr-i beyân, sihr-i helâl that are especially chosen to describe the “fine” are used in poetry as an aesthetic value statement.
In every century of classical Turkish poetry, magic and sorcery have been mentioned by almost every poet. In paralel to the meanings of enchanting beauty and the power of influence, in classical Turkish literature, especially poetry magic and sorcery are a degree in art and aesthetics which the poets are proud of saying poems with the properties of magic. When word and poetry are related with magic and sorcery generally it is seen that the poet or the writer praises word, poem or poet. In fact, presenting the poet as a magician of word and also his poem magic and sorcery is an expression of a position that the poet wishes to reach or has reached in the poetry. Furthermore, when the magic and sorcery are discussed around the beauty elements of beloved in the poetry that has greatly the topics of love and beauty, beloved becomes magical beauty. In classical Turkish poetry, beloved is a magician and a witch that enchants his lovers with beauty. For the lover, beloved is the best and the most qualified. For this reason beloved virtually becomes holy and beauty elements of him like eye, eyebrow, eyelash and the glance are usually described as magic. Especially eyes, usually described as witch, enchant the lover. Like fine word, the beauty of beloved has some degrees too. Magic, permissible magic and ijaz are aesthetic terms that express these degrees.
In classical Turkish poetry the language the poet uses, the words he chooses when he talks about the power of word and poem, draws the beloved by the extraordinary beauty and qualifications are closely related to the basis of classical Turkish poetry’s rising aesthetic treatment for centuries. In this sense, drawing the “fine” related to magic and sorcery with the words like magician, sorcerer, witch; presenting his situations magic is a result of aesthetic mentality of classical Turkish poetry. According to the tradition, magic not only poetry but also in almost all the arts is an aesthetic criterion, a value statement that considered an expression of a higher order.
As every literary tradition reflects the society comes from more or less, classical Turkish poetry that is Ottoman society’s six centuries old strong voice in the field of literature has the power to reflect the life and the society with different stages. The poetry tradition of classical Turkish literature has achieved to offer converting the case of magic and sorcery which exists in society and culture, has response in tradition and understanding of art, in this sense, it has caught an artistic and aesthetic expansion as social as well.
Bu makale, yazarın doktora tezinden üretilmiştir.
2015-05-01T00:00:00ZGidenlerin ardından: Şeyhî ve Ahmet Paşa’nın "Sen Gideli” redifli gazelleri üzerine bir karşılaştırma
http://hdl.handle.net/11772/16330
Gidenlerin ardından: Şeyhî ve Ahmet Paşa’nın "Sen Gideli” redifli gazelleri üzerine bir karşılaştırma
Karaman, Gülay
En az iki varlık ya da kavram arasında benzer ve farklı yönlerini bulmak amacıyla karşılaştırmalar yapmak insan aklı ve düşüncesinin en önemli özelliklerinden biridir. Bilimsel bir yöntem olarak karşılaştırma ise bütün bilim dalları için son derece önem taşır.
Karşılaştırmalı edebiyat; edebî ürünleri inceleyen, araştıran ve eleştiren genel edebiyat biliminin bir alt dalıdır. Karşılaştırmalı edebiyatın asıl işlevi farklı dillerde yazılmış en az iki edebî ürünü karşılaştırma yöntemiyle incelemektir. Bununla beraber, incelenen eserler aynı dilde yazılmış olabileceği gibi aynı sanatçının iki ayrı eseri de incelemeye konu olabilir. Şeyhî ve Ahmet Paşa’nın “sen gideli” redifli gazelleri üzerine yaptığımız çalışma klasik Türk edebiyatı alanında bir karşılaştırmalı edebiyat çalışmasıdır. Esasen klasik Türk edebiyatı, İslâm edebiyatı özellikle de Arap ve Fars edebiyatları ile yakın ilişkiler içerisinde olduğu için karşılaştırmalı edebiyat için çok uygun bir alandır.
Klasik Türk şiiri hem içerik hem de şekil yönünden önceden hazır temel bir malzemeye dayanır. Redif, önceden hazır olan bu temel malzemelerden biridir. Klasik Türk şiirinde redif şekilsel bir özellik, ahengi sağlayan bir unsur olmanın ötesinde şaire verdiği ilhamlarla şiirin anlamını konu etrafında toplayan bir mihver olarak görülmüştür.
Ayrılık acısı ve hasretin en yoğun biçimde ifade edildiği şiirlerin başında “sen gideli” redifli gazeller gelir, denilebilir. Bu çalışma için taradığımız yüze yakın divandan edindiğimiz sonuca göre “sen gideli” redifi, 15. yy. klasik Türk şiirinde bayağı rağbet görmüştür. Araştırmamıza göre 15. yy. şairi Şeyhî “sen gideli” redifini kullanan ilk şairdir. Şeyhî’yi diğer 15. yy. şairleri Ahmet Paşa, Karamanlı Nizâmî, Karamanlı Aynî ve Mihrî Hatun takip eder. Fakat “sen gideli”, 15. yy.dan önce “Beyrek gideli” ve “sen gideli” ifadeleriyle Dede Korkut Hikâyeleri’nde Kam Büre Bey-Oğlu Bamsı Beyrek Boyu adlı hikâyede kullanılmıştır.
Bu makale 15. yy. şairlerinden Şeyhî ve Ahmet Paşa’ya ait “sen gideli” redifiyle yazılmış iki gazeli karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Şeyhî’nin gazeli “sen gideli” redifiyle yazılmış ilk şiir olması bakımından önemlidir. Diğer taraftan Ahmet Paşa’nın gazelinin önemi diğer 15. yy. şairlerini etkileme gücünden gelir. Bu iki gazel şekil ve muhteva açısından karşılaştırılacaktır.; To make comparisons in order to find similarities and different aspects between at least two assets or concepts is one of the most important properties of human mind and idea. Also as a scientific method, comparison is extremely important for every branch of science.
Comparative literature is a sub-branch of the science and letters which examines, researches and criticizes the products of the literature. The main function of comparative literature is to examine at least two different literary products that are written in different languages by the method of comparison. However, works examined can be written in the same language or two different works by the same author/poet also may be subject to scrutiny. Our study over the ghazels of Şeyhî and Ahmet Paşa with the redif “since you have gone” is a comparative literature study in the area of classical Turkish literature. In fact, since classical Turkish literature has close relations with Islamic literature, especially Arab and Persian literature, it is a very convenient area for comparative literature.
In terms of both content and form classical Turkish poetry is based on a basic pre-prepared material. Redif is one of these basic pre-prepared materials. In classical Turkish poetry redif is not only a formal feature, an element of harmony but also it has been seen as a pivot since it collects the meaning of the poem around the subject by inspring the poet.
It can be said that the most intense pain of seperation and longing is expressed in the poems with the redif “since you have gone”. After scanning about a hundred of divans for this study, it is found out that the redif “since you have gone” had been very famous among 15th century classical Turkish poetry. According to our research, a 15th century poet Şeyhî was the first one in using the redif “since you have gone”. Şeyhî was followed by the other 15th century poets Ahmet Paşa, Karamanlı Nizâmî, Karamanlı Aynî and Mihrî Hatun. But earlier than 15th century “since you have gone” was used in the story called Kam Büre Bey-Oğlu Bamsı Beyrek Boyu in Dede Korkut Hikâyeleri with the expression of “since Beyrek has gone” and “since you have gone”.
This article aimes to compare two ghazels with the redif “since you have gone” by the 15th century poets Şeyhî and Ahmet Paşa. Şeyhî’s ghazel is important since it is the first poem written with the redif “since you have gone”. On the other hand the importance of the ghazel of Ahmet Paşa comes from its power of influencing the other 15th century poets. These two ghazels will be compared in terms of form and content.
2013-01-01T00:00:00ZMevlana’nın menkıbeleri üzerine folklorik bir inceleme
http://hdl.handle.net/11772/16329
Mevlana’nın menkıbeleri üzerine folklorik bir inceleme
Karaman, Gülay
Arapça bir kelime olan menkabe sözlükte övünülecek güzel iş, davranış anlamına gelmektedir. Çoğulu menâkıb olan kelime bu anlamıyla ilk defa, IX. yüzyıldan itibaren yazılıp derlenmeye başlayan hadis külliyatlarında Hz. Peygamber ve ashabının faziletlerini anlatmak için kullanılmıştır. Bundan başka tarihî şahsiyetlerin hal tercümeleri, önemli kişilerin övülecek işleri ve hatta bazı mukaddes şehirlerin tasvirinden ibaret yazılara da menâkıb denilmiştir. Başlangıçta, Hz. Peygamber ve sahabelerinin üstün ahlâkını ve yaşantılarını anlatmak üzere oluşturulan menâkıbnâmeler daha sonraları tasavvuf ve tarikat erbabının hayatlarını da konu edinmişlerdir. Türk menâkıbnâme edebiyatının bilinen ilk örneği Karahanlı dönemine ait Tezkire-i Satuk Buğra Han isimli eserdir. Tezkire-i Satuk Buğra Han’la başlayan Türk menâkıbnâme edebiyatı, göçlerle Anadolu’ya gelip yerleşen Müslüman Türkler arasında hızlı bir biçimde yayılmaya devam etmiştir. Yazar kendi toplumunun bir üyesi olduğu için doğal olarak eser de kendi çağının sosyal, kültürel ekonomik, politik yaşamına ayna olacaktır. Velilerin olağanüstü hayat hikâyelerini anlatan menâkıbnâmeler bu sebepten dolayı; özellikle tarih, kültür, halkbilimi ve edebiyat için çok önemli bilgi kaynaklarıdır. Menkıbeler üzerinde yapılacak dikkatli çalışmalar sonucunda çok zengin bir bilgi kaynağına ulaşmak mümkün olacaktır. Türkiye’de menâkıbnâmelerin bilimsel çalışmalarda kullanılmasına dikkat çeken ilk isim Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eseriyle Fuad Köprülü’dür. Bu çalışmada Mevlana ve diğer Mevlevi büyüklerinin menkıbelerini anlatan bir menâkıbnâme olan Menâkıbu’l-Ârifîn’e dikkat çekmek istiyoruz. Menâkıbu’l-Ârifîn Mevlevi Ahmed Eflâkî tarafından şeyhi Ulu Arif Çelebinin isteği üzerine 14. yüzyılda Farsça olarak kaleme alınmıştır. Eser Mevlana ve diğer Mevlevi büyükleri hakkında ilk elden bilgi veren bir kaynak olduğu için Türk tarih ve kültüründe önemli bir yere sahiptir. Bu makalede Menâkıbu’l-Ârifîn’de incelenmek üzere şu başlıklar belirlenmiştir: Mekânlar, meslekler, eşyalar, giyim kuşam, yiyecek ve içecekler, âdet ve gelenekler, tedavi.; An Arabic word menkabe in the dictionary means nice doing and behavior to be proud of. Its plural form menakıb for the first time in this meaning, is used in the corpus of hadith which had been written and compiled by IXth century to describe the virtues of prophet Muhammed and his companians. Furthermore, writings consist of the biography of historical personages, the description of works of worthies and even some of the holy cities are also called menakıb. While at the begining menakıbnames were created in order to describe high moral values of both the prophet Muhammed and his companians in later periods, the lives of some important men of sufism and religious orders were also added to this account. The first known example of Türkish menakıbname literature is Tezkire-i Satuk Buğra Han which is from Karahanlı period. Turkish menakıbname literature that begun with Tezkire-i Satuk Buğra Han, also continued to spread quickly among the Muslim Turks came to Anatolia and settled by migrations. Since the author is a member of his own society naturally his work will be a mirror to social, cultural, economical, political life of its century. For this reason, menakıbnames which tell the extraordinary life stories of saints are very important sources of information especially for history, culture, folklore and literature. After careful studies on the legends it can be possible to reach very rich source of information. In Türkiye, Fuad Köprülü is the first name with his work called as Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar who pointed out using menakıbnames in scientific studies. In this study we want to call attention to Menâkıbu’l-Ârifîn which tells the legends of Mevlana and the other Mevlevi saints. Menâkıbu’l-Ârifîn is written by Mevlevi Ahmed Eflâkî in 14th century after the request of his sheik Ulu Arif Çelebi in Persian. This menakıbname has a certain place in Turkish history and culture since it gives first-hand information about Mevlana and the other Mevlevi saints. In this article these topics are determined in Menâkıbu’l-Ârifîn to analysis: Places, occupations, belongings, manner of dressing, food and drinks, custom and traditions, medical treatments.
2012-08-01T00:00:00ZPerîşân çiçek sünbül ve klasik Türk şiirinde işlenişi
http://hdl.handle.net/11772/16328
Perîşân çiçek sünbül ve klasik Türk şiirinde işlenişi
Karaman, Gülay
Kokusu ve rengiyle büyüleyici bir çiçek olan sünbül Osmanlı kültür hayatının hemen her alanında kendini gösterir. Sünbül; rengi, kokusu, perişan görünümü ve diğer bitkisel özellikleriyle şair için zengin bir ilham kaynağıdır. Klasik Türk şiirinde gül ve lâleden sonra en sık kullanılan çiçek sünbüldür. Bu makalede sünbülün klasik Türk şiirindeki anlam çerçevesinin belirlenmesi amaçlanmıştır.; Hyacinth which is a magic flower with its odour and colour, proves its worth in almost every area of Ottoman cultural life. With its colour, odour, shabby appearance and the other vegetal properties hyacinth is a very rich source of inspiration for the poet. After rose and tulip, hyacinth is the most frequently used flower in classical Türkish poetry. In this article it is aimed to define the signification frames of hyacinth in classical Türkish poetry.
2012-06-01T00:00:00Z