Yerli sosyolojide science sociale etkisi: Türk sosyoloji cemiyeti’nin 1957 ilmi kongresi
Özet
Science Sociale’in Türkiye serüveni 1902 Jön Türk Kongresi’nin ardından başlamıştır. Prens Sabahattin yaşanan idari, mali ve askeri sorunlara çözüm olacağını düşünmüş ve Science Sociale ekolünü ‘içeriye’ yansıtmıştır. Ancak kamucu toplumdan bireyci topluma geçişi, yani yapısal bir dönüşümü öngören ekol istenilen etki düzeyine ulaşamamıştır. 1945’lere kadar Mehmet Ali Şevki Sevündük, Selahattin Demirkan gibi takipçiler teorik ve uygulamalı çalışmalarıyla -kısıtlı da olsa- Science Sociale’in Türkiye serüvenini devam ettirmişlerdir. 1945 sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu dünyanın ‘içeride’ yarattığı yeni koşullar ve bu koşulların Prens’in ölümüyle birleşmesi ise kısıtlılığı tersine çevirmiştir. Bu bağlamda Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Şazi Kösemihal, Tahsin Demiray gibi isimler ve Türk Sosyoloji Cemiyeti gibi yapılar Prens’in sosyolojik söylemini geniş bir mecrada seslendirmiş ve ekolün tarihi-metodolojik unsurları yoğun olarak dolaşıma girmiştir. Dolayısıyla 1945 sonrasını, Science Sociale’in Türkiye serüveni açısından bir ‘altın çağ’ olarak nitelendirmek mümkündür. Makalemizde ekolün yerli sosyoloji camiasında yakaladığı bu ivme, Türk Sosyoloji Cemiyeti’nce 1957 yılında düzenlenen İlmi Kongre üzerinden ortaya konmuştur. Interest in Science Sociale in Turkey sparkled after Young Turks’ Congress in 1902. Prince Sabahattin transferred the ecol ofScience Sociale into ‘home’ thinking that it would solve governmental, financial, and military problems on hand. However, the ecol which proposed a transformation from a collectivistic society to an individualistic society, which means a structural transformation, could not create much effect. Some followers of the ecol, such as Mehmet Ali Şevki Sevündük and Selahattin Demirkan kept the ecol alive-though to a limited extent -until 1945 through their theoretical and practical studies. The new conditions ‘at home’ that emerged as a result of the split world after 1945, as well as the Prince’s death made the tablesturn, and those conditions led to a great deal of studies. In that context, some sociologists, such as Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Şazi Kösemihal, Tahsin Demiray, and some communities, like Turkish Sociological Association widely mentioned about the Prince’s sociological discourse, and thereby the historical and methodological elements of the ecol were introduced to social sciences in Turkey. Therefore, it is possible to define the period after 1945 as the ‘golden age’ of Science Sociale in Turkey. This momentum that the ecol gained in Turkish sociological community is discussed in this article by referring to the 1957 ScientificCongress held by Turkish Sociological Association.