Türkiye’de biyokaçakçılık sorunu: Küre Dağları milli parkı örneği
Özet
20. yüzyıl başlarında çevre sorunları küresel boyutta tartışılmaya başlanmıştır. Sanayi devriminin toplumsal, siyasal, ekonomik ve insan merkezli etkisi, insanlığın binlerce yılda yaptığından daha fazla tahribatına yol açmıştır. Bu yol ve yöntemler, çevre ve doğal kaynaklar üzerinde doğrudan yıkıcı sonuçlara yol açtığı gibi ulusları da mevcut kaynakları kaybetmemek ve sürdürülebilirliği sağlama konusunda yarışa sürüklemektedir. Bundan dolayı son dönemde dünyada gen bankaları oluşturulmakta ve biyoçeşitlilik ulusların doğal kaynaklar açısından zenginlik ve kaybedilemez bir değer/hak olarak görülmektedir. Biyoçeşitlilik, karasal, deniz, okyanus ve diğer su ekosistemleri, ekosistem toplulukları, türlerin kendi içinde, türler arasında ve ekosistemler arasında çeşitliliği ifade eder. Nüfus artışı, ormansızlaşma, kapitalist kentlerin rekabeti ve büyüme talepleri, toprak ve su kirliliği, teknoloji bağımlılığı ve tüketim endeksli insan kimliği biyoçeşitliliğin yok olmasına ve ekosistemdeki dengenin sarsılmasıyla sonuçlanmasına hız katmaktadır. Bununla beraber teknolojideki yeni gelişmeler, ekosistemden yararlanma boyutunu arttırarak biyoçeşitliliğin sağladığı kaynaklar açısından değerlenmesine yol açmıştır. Günümüzde genetik mühendisliği ve biyoteknolojilerin geliştirilmesi, genlerin, canlı türlerin sürdürülebilirliği ve çeşitliliğini sağlama konusunda önemli mekanizmalar olarak yaygınlaşmaktadır. Öte yandan biyoçeşitlilik, insanların gıda, ilaç, sanayi gibi ihtiyaçlarının sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşımaktadır. Bu nedenlerle, genetik kaynaklar üzerindeki hakların kime ait olduğu tartışması yaygınlaşarak “Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” ile devletlerin kendi sınırları içindeki genetik kaynaklar üzerinde hakları kabul edilmiştir. Söz konusu hakların gelişme sürecinde ortaya çıkan en önemli sorun “biyokaçakçılık”tır.
Biyokaçakçılık, endemik türlerin ve genetik çeşitliliğin yüksek olduğu alanlarda, canlıların ve onlara ait parçaların yetkili makamlardan izin alınmadan toplanarak, yurt dışına çıkartılması girişimleridir. Türkiye, endemik türler ve genetik çeşitlilik bakımından dünyanın sayılı biyoçeşitlilik alanlarından birisi durumundadır. Bundan dolayı biyokaçakçılık riski oldukça yüksektir. Buna karşılık, ülkemizde yönetim ve mevzuat düzleminde biyokaçakçılıkla ilgili yeterli bilinç ve donanımın olduğu söylenemez. Bu araştırmanın konusu, Türkiye’de biyoçeşitlilik ve biyokaçakçılıktır. Araştırma konusu, Küre Dağları Milli Parkı özelinde işlenmiştir. Araştırmanın problemi, Türkiye’de biyokaçakçılığa karşı alınan hukuki-idari tedbirler ile bu konudaki farkındalığın yeterliliğidir. Alan araştırmasına dayalı olarak gerçekleştirilen araştırmanın evreni, Karabük ve Bartın’daki Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlükleri ile Küre Dağları Milli Park Şube Müdürlüğü’dür. Araştırmanın örneklemi ise sözkonusu kurumların yetkilileridir. Araştırma, nitel araştırma yöntemine dayanmaktadır. Araştırmanın sonuçlarına göre ülkemizde biyokaçakçılıkla mücadele hususunda yeterli bir örgütlenme ve hukuki düzenlemeden söz etmek olanaklı değildir. Bu çerçevede ülkemizde biyoçeşitliliğin korunması ve önemi hususunda yönetsel düzlemde farkındalık ve bilincin artırılması ile biyokaçakçılıkla mücadeleye yönelik etkin bir mevzuat oluşturulması gereği tespit edilmiştir