Bilimkurguda toplumsal eşitsizliğin kentsel görünümleri: Siberpunk türü örneği
Özet
Bilimkurgu, toplum için geleceğin nasıl olacağına dair büyük merakın edebi yansımasıdır. Tür, ortaya çıktığı 19. yüzyıldan itibaren bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin ışığında gelişmeye devam etmiştir. Dünyayı etkileyen birçok unsur (sosyal, siyasi, ekonomik) bilimkurguda kendine yer bulmuştur. Ancak dünyanın 20. yüzyılla beraber yaşamaya başladığı olumsuzluklar, bilimkurguda ümitsiz bir geleceğin inşa edilmesine neden olmuştur. Türün bu olumsuzluklar üzerinden anlattığı hikâyeler, kentsel odaklı bir vizyonda ilerlemiştir. Kentler, gelişmenin bir metaforu olmaktan ziyade toplumsal eşitsizliğin nedeni olarak kurgulanmıştır. Bu yüzyılda hızlıca artan kentsel nüfus nedeniyle bilimkurgu alt dalı olarak birçok distopyada kent anlatılarına yer verilmiştir. Bilimkurgunun 20. yüzyılın son çeyreğinde distopik kent konusunda yeni bir alt dalı ortaya çıkmıştır. Bu alt dal ileri teknoloji, düşük yaşam şeklinde nitelenen siberpunktır. Siberpunk, önceki bilimkurgu alt türlerinin uzak geleceklerinden ziyade yakın gelecek kentlerini işlemiştir. Kentler, gelişmiş bir teknolojiye sahip olmasına rağmen toplumsal eşitsizlik konusunda oldukça ümitsizdir. Teknolojik imkânlarla gözetim ve denetim had safhadadır. Dolayısıyla siberpunk kentlerde teknoloji, toplumsal eşitsizliğin üretilmesinde öncü görevindedir. Bu bağlamda çalışma, siberpunk anlatılarda kentlerin ve kentsel eşitsizliğin ne tür görünümlerde yaratıldığına odaklanmaktadır. Kentleri ve kentlerdeki teknolojik yapılara endeksli toplumsal eşitsizliği daha detaylı ortaya koyabilmek için de siberpunkın en önemli üç kentsel distopyası; türün prototipi niteliğinde olan Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? ile en ünlü örnekleri Neuromancer ve Parazit adlı romanlar çözümlenmiştir. Science fiction is a literary reflection of great curiosity about what the future will be like for society. The species has continued to develop in light of scientific and technological advances since its emergence in the 19th century. Many factors affecting the world (social, political, economic) have found their place in science fiction. However, the negativity that the world began to experience with the 20th century led to the construction of a hopeless future in science fiction. The stories told by the genre through these negativity have advanced in an urban-oriented vision. Cities are not designed as a metaphor for development, but rather as a cause of social inequality. Due to the rapidly increasing urban population in the last century, urban narratives have been included in many dystopias as a sub-branch of science fiction. In the last quarter of the 20th century, a new sub-branch of science fiction emerged about the dystopian city. This sub-branch is cyberpunk, which is characterized as high-tech, low-life. Cyberpunk dealt with the cities of the near future rather than the distant futures of previous sci-fi subgenres. Although cities have advanced technology, they are quite hopeless about social inequality. Surveillance and control with technological means are at the highest level. Therefore, in cyberpunk cities, technology plays a leading role in the production of social inequality. In this context, the study focuses on the appearances of cities and urban inequality in cyberpunk narratives. The three most important urban dystopias of cyberpunk are; the prototypes of the genre, Do Androids Dream of Electric Sheep?, the most famous examples of the novels Neuromancer and Snow Crash are analyzed.