“Ben asla kadınlarla musâfaha etmem” hadîsi üzerine bazı mülâhazalar
Abstract
Hz.Muhammed (s.a.s.), Hirâ Nûr mağarasında ilk vahyin kendisine nuzûlünden sonra da’vetini, öncelikle eşi Hz.Hatice’den başlayarak yapmaya başlamıştı. Şuarâ Sûresi, 214. âyetinde: “Yakın akrabını uyar.” Emri gereğince, akrabalarını Safâ tepesine çağırarak: “Ey Fihr Oğulları! Ey Adiyy Oğulları! Ne dersiniz, size şu vâdîde birtakım düşman süvârîlerinin olduğunu ve üzerinize baskın yapmak istediklerini haber versem, beni tasdik eder misiniz?» diye sorduğunda: “Evet, inanırız, zira senin her zaman doğrudan başka bir şey söylemediğini gördük!” diye karşılık verdiklerinde. Hz.Peygamber (s.a.s.): “Öyleyse ben, şiddetli bir azabın öncesinde size gönderilen bir uyarıcıyım!” buyurunca, Ebû Leheb: “Yazıklar olsun sana gün boyunca! Bizi bunun için mi topladın?» deyince Leheb Sûresi nâzil olmuş, onun Hz.Peygamber’e (s.a.s.) “Elin kurusun!” hitâbına karşı Allah Teâlâ, aynı kelimeyi onun için kullanarak: “Ebû Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek)” Rasûlullah (s.a.s.), amcası Ebû Leheb’in hakâretine aldırmaksızın da’vetini açıktan yapmaya devam etmiş, yaşadığı çevreden, diğer şehirlerden ve ülkelerden kendisine gelip, da’vetini kabul edenler olmuştu.
Allah Teâlâ’nın: “Ey Peygamber! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zînâ etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana bîat etmek üzere geldikleri zaman, bîatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Mümtehine Sûresi 12. âyetinde işaret ettiği emrine muvâfık olarak Rasûlulllah (s.a.s.) da sadece erkeklerin değil kadınların da bîatlarını almıştı. Hadîs metinlerinde de ifade edildiği veçhile hem erkekler hem de kadınlar: “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmama, hırsızlık yapmama, zînâ etmeme, çocuğunu öldürmeme, iftira etmeme, ma’rûf olan hiçbir konuda Allah’ın Rasûlüne (s.a.s.) karşı gelmeme” konusunda söz vermişlerdi.
Akabe Bîatlarında erkekler, Rasûlullah’ın (s.a.s.) huzuruna çıkıp: “Da’vetini kabul ettiklerini, her konuda emir ve yasaklarına uyacaklarını” ifade ederek elini sıkarak bîat etmişlerdi. Bu durumu gören kadınlar da: “O’nun da’vetine uyarak emir ve yasaklarına bağlılıklarının göstergesi olarak elini sıkmak istediklerinde Rasûlullah’ın (s.a.s.) onlara: “Ben, asla kadınlarla musâfaha etmem.” buyurduğuyla ilgili Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) el-Musned’inde el-Buhârî’nin (ö. 256/ 870) el-Câmiu’s-Sahîh’inde Muslim’in (ö. 261/875) el-Câmiu’s-Sahîh’inde, en-Nesâî’nin (ö. 303/915) es-Sunen’inde yer alan bu hadîsin, bu eserlerden daha önce telif edilen Muhammed b. Sa’d’ın (ö. 230/845) et-Tabakâtu’l-Kubrâ adlı eserinde bazı senedlerine yer vermesi bizi, bu hadîsin isnâd ve metnini araştırmaya sevk etmiştir.
Hadîsin metni üzerine yapılan yorumlardan es-Sunnetu’n-Nebeviyye Meâlim ve Zavâbıt adlı eserinde Yûsuf el-Karadâvî’nin (ö. 1444/2022) bu hadîsi yorumlarken Sünneti anlamada yöntem olarak koyduğu “işlenen fiile karşı verilen cezanın oranlı olması” prensibini kendisinin ihlâl ettiğini belirten eserin mütercimi Bünyamin Erul’un yorumlarını, onun delillerine itirazlarını ve ileri sürdüğü farklı delilleri ele alacağız. Ahmet Keleş’in ve Mehmet Emre’nin bu hadîsin metninden yola çıkarak kadın eli sıkıp sıkmanın helal mi? haram mı? olduğuna nasıl delil olarak kullanıldığına dair yorumlarını ve Din İşleri Yüksek Kurulunun kadın sıkma ile ilgili fetvâsını da değerlendireceğiz.