Liberalizm ve neoliberalizm bir kriz döngüsü mü, yoksa siyasi bir kurgu mu?
Özet
Sanayi devriminden sonra dünya siyasetinde ana belirleyici güç olan ve halen bu özelliğini devam ettiren Batı’da özel mülkiyet anlayışı adeta bir kutsiyet atfıyla korunmuş ve özel teşebbüsün bağımsızlığına özel bir önem verilmiştir. Ne var ki ekonomik gücü elinde tutan aristokratların siyasi gücü de elinde tuttuğu ve yönetmeyi de bir hak olarak tekeline aldığı gerçeği ancak Marksist akımın güçlenmesi ile dengelenebilmiştir. Arzın talebe karşı güçlü olduğu dönemde Adam Smith’in görünmez eli liberalizm adına piyasayı sermayedarların lehine düzenlerken, kapitalizmin 1929’da dünyayı krize sokmasını müteakip birdenbire görünür oluvermiş ve ekonomiye müdahaleye başlamıştır. Bu yeni dönemin SSCB’nin özel mülkiyet ve teşebbüsü ortadan kaldırarak devletçi ve merkezi plâncı politikalarına denk düşmesi ise manidardır. SSCB’nin dağılma süreci Batı’da yeni sağ politikaların uyanmasına sebep olmuş ve “refah devleti” eleştirilmeye başlanmıştır. Zira komünizmin devletleştirdiği bâkir alanlar Batı menşeli çok uluslu şirketler adına tekrar görünmez eli göreve davet etmiştir. Sarkaç tekrar yenilenerek liberalizme kaymıştır. Uygulanan “yeni sağ” politikalar sayesinde dünyadaki önemli devlet işletmeleri çok uluslu Batılı şirketler tarafından ele geçirilmiştir. Hazım sürecinin sonuna doğru kapitalizm tekrar krize girmiş ve görünmez el müdahale için arada bir görünmeye başlamıştır. Bu döngüyü natürel bir sarkaç hareketi olarak yorumlamak veya İbn Haldun’un devlet asabiyesini ekonomiye uyarlayarak bir doğal döngü şeklinde izah etmek gerçekçi gözükmemektedir. Belki de gerçek, ABD önderliğindeki Batı Bloğunun siyasi kurgusunda ve halen küresel düzeyde politika belirleme gücünü elinde tutuyor olmasında yatmaktadır. Türkiye gibi edilgen konumda olan ülkelere düşen görev, oluşan dalgaların farkında olmak ve lehine kullanmaya çalışmaktır. The understanding of private ownership has been guarded as a relic and the independence of private ownership has been given a specific regard in the West, where is a core determinant of the world politics especially after the industrial evolutions. However, aristocracy which held botheconomic and political power on hand and monopolized ruling could only been balanced by Marxism after it gained strength. Once, Adam Smith’s ‘invisible hand’ organized the market on behalf of liberalism when supply was surplus over demand, yet, as soon asthe great depression occurred the hand became visible and economic intervention of states on free markets began. Plus, it is quite noteworthy that the new era coinciding the time when the USSR annihilated private ownership in its territory. Disintegrationof the USSR caused awakening of new right policies and thus ‘welfare state’ was criticized. For, the virgin areas, nationalized by communism, invited the invisible hand for the sake of international corporations. Because of the implementations of ‘new right’ policies some of the important national corporations purchased by the western international organizations. Late in the digestion process, capitalism went through a crisis and the invisible hand became visible again in order to intervene the market. It is rather not realistic to understand the loop neither as a natural floating action nor as a natural cycle which could be adopted from İbn Haldun’s neurology of state. Maybe the essence is on the fact that the Western Bloc, leading by the USA, power to determine policy on global level. So,countries like Turkey, which are quite passive in terms of world politics, should be aware of the waves and try to use it in their favours.