Uluslararası göç ve mülteci sorununa eşitliksiz yaklaşımlar
Abstract
Dünya tarihinde büyük göçlerin yaşandığına dair pek çok kayıt bulunmaktadır. Özellikle 20. Yüzyılın ilk yarısına sığdırılan iki dünya harbi insanlığın gündemine mülteci ve göç sorununu kalıcı olarak sokmuştur. Küresel sömürge rekabeti sebebiyle çıkan 2. Dünya Harbi’nin mağdurları arasında Batılı ülke vatandaşları önemli bir yekûn teşkil ettiği için uluslararası belgelerde mültecilere ilişkin müspet sayılacak düzenlemelere yer verilmiş, bu hususta BM nezdinde bir yapılanmaya gidilerek konu küresel bir statüye kavuşturulmuştur.
Ancak Batılı ülkeler savaşın yaralarını sarıp, mülteci sorununu çözdükten sonra bakış açılarında bariz bir değişme ortaya çıkmıştır. Bu değişimi soğuk savaş sonrası dönemde AB üyesi ülkelerin mülteci politikalarında açıkça görmek mümkündür. ABD liderliğindeki Batı ittifakının işgalleri sonucu ortaya çıkan iç savaş ve kargaşa ortamından kaçan insanların sığınmak istediği AB üyesi ülkeler, kapılarını mültecilerin yüzüne sımsıkı kapatmanın yollarını aramaktadır. Ekseriyetini Müslümanların oluşturduğu bu mülteci yığınları için, İslâmofobi ve yabancı düşmanlığı ile şartlandırılmış toplum kesimleri ile fırsatçı politik figürlerin nefret söylemlerinden öte sıcak bir yüz bulunmamaktadır.
Suriye ve Irak iç harplerinin sınırımızdan içeri döktüğü üç milyon insan için AB gibi BM’de sorumluluklarını yerine getirmemektedir. Bu ağır sorumluluk Türkiye’nin omuzlarında kalmıştır. Artık mesele, Türkiye’nin bu riski fırsata nasıl dönüştüreceği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu çalışmada sığınmacıların ülkelerine iadesinden Türk vatandaşlığına alınmaya kadar alternatif politikalar analiz edilecektir.